5. İslam dini, hakiki dinlerin en sonu ve en mükemmelidir. Bu mübarek din, yalnız bir kavme, bir asra mahsus değildir. Bilakis bütün insanlara ve bütün asırlara ait umumi, tabii bir dindir. İnsanların yaratılışlarına, yaşayışlarına tamamıyla uygundur. Bu muazzam din, bir kurtuluş ve mutluluk yoludur, bir selamet ve saadet kaynağıdır. Ve Mukaddes Mabud’umuzun razı olduğu yegane dinden ibarettir. إن الدين عند الله الإسلام “Gerçekten ALLAH katında makbul din, yalnız İslam’dır.”
6- İslam dininin ortaya çıkma ve yayılma tarihleri göz önüne getirilirse, o çağlardaki milletlerin halleri dikkate alınırsa, bu yüksek dinin ne mesut neticelere sebep olduğu insanlık aleminde ne kadar hayırı, ne kadar mukaddes sayılmaya layık bir inkılap meydana getirmiş bulunduğu pek güzel anlaşılır. Malumdur ki, İslamiyet’in ortaya çıkışından evvel bütün yeryüzü din bakımından büyük bir cehalet içinde kalmıştı. Hakiki dinler sönmüş, ilahi ilim ve irfan güneşi batmış, bütün ufukları bir karanlık kaplamıştı. İnsanlar yalnız kendi hırsları uğrunda çalışıyor, çarpışıyor, birbirini esir ediyorlardı. Arap yarımadası halkı ise bütün bütün cehalet içinde kalmıştı, elleri ile yaptıkları putlara tapıyorlardı da, bu hareketlerinden hiç sıkılmıyorlardı. Kendi kız çocuklarını diri diri kumlara gömerek öldürüyorlardı da, hiçbir acı duymuyorlardı. Asırlardan beri başka milletlerin hakimiyeti altında zilletle yaşıyorlardı da, bundan hiç üzülmüyorlardı. Kısacası hiçbir yerde güzel itikattan, güzel ahlaktan, güzel amellerden. duygulardan eser kalmamıştı. Fakat ne zaman ki islam güneşi doğmaya başladı, derhal alemin birçok tarafları aydınlandı. İnsanlık alemi haktan, adaletten, eşitlik ile kardeşlikten haber- dar oldu. Putların, insanların ayaklarına eğilip tapınan başlar, kainatın ortaktan, benzerden münezzeh olan yaratıcısı için secdelere kapanmak şerefine erdi, ruhlar yükseldi, diller Hak Teâlânın zikri ile bezendi. Gözler büyük yaratıcımızın emsalsiz şaheserlerine hayret ve dikkatle bakmaktan meydana gelen uyanıklık nurla- içinde kaldı. Özetle, islam dini sayesinde hakiki bir medeniyet, tertemiz bir insanlık, pek faydalı bir yükselme ve en mesut bir inkılap meydana geldi. Artık insanlık alemi bu mukaddes dine sarıldıkça, şüphe yok ki daima yükselecektir.
IMAN İLE İSLAMIN MAHİYETİ
7- İman, lugatta bir şeye inanmak, bir şeyi tasdik etmek. “Bu şey böyledir, şöyledir.” diye hüküm vermektir.
Istilahta: “ALLAH Teâla’nın dinini kalp ile kabul etmek, yani Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in bildirdiği şeyleri kat’i sûrette kalben tasdik eylemektir.” İman asıl bu tasdikten ibarettir. Fakat böyle inanılıp kalp ile samimi surette tasdik edilen şeyleri, bir mani yok ise dil ile ikrar etmek, bunların hakkında sehadette bulunmak lazımdır. Çünkü bir kimse ALLAH Teâlâ’yı ve diğer iman edilecek şeyleri kalben tasdik ettiği halde, dili ile ikrar eylemezse, hali insanlarca meçhul kalır. Onun müslüman olduğuna hükmedilemez.
Iman hususunda bu tasdik ve ikrar ile beraber namaz gibi, oruç gibi güzel amellerde lazımdır. Çünkü biz bu amellerle mükellefiz. Bunlar bizim birer vazi- femizdir. Bu ameller imana kuvvet verir, imanın kalpteki nurunu artırır. İnsanı azaptan kurtarır. ALLAH Teâlâ min lütuflarına, inayetlerine erdirir.
8- İslam tabirine gelince, bu da lugat itibariyle itaat, boyun eğmek bir şeye teslimiyet manalarınadır. Istilahta ise “ALLAH Teâlâ’ya itaat etmek, Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz’in din namına bildirmiş olduğu şeyleri kalb ile, dil ile
kabul ve güzel görmektir.”
Bir de İslam, din manasına gelir.
9- Hakiki bir din ile İslam arasında esasen bir fark yoktur. Her hakiki din, İslam’dır. Her İslam da hakiki bir dindir ki buna “Müslümanlık” da denir.
ALLAH Teâlâ’nın dinine sadece din denildiği gibi millet, şeriat, İslam ve İslam dini de denir. Bununla beraber İslam tabiri bazen güzel ameller manasında. bazen de iman manasmda kullanılır. Nitekim şeriat da dini hükümlerin yalnız ibadetlere ve nikah gibi, alım-satım gibi muamelelere ait kısmına söylenir.
İMAN İLE İSLAMIN ŞARTLARI
10- İslam dininde “ALLAH Teâlâ’ya, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahiret gününe, kaza ve kadere” iman etmek birer esastır. Bunları bilip tasdik etmek imanın başlıca şartıdır, bu sebepledir ki “imanın şartları altıdır” denir. Bunlar Müslümanlıkta kat’i surette sabittir. Bunlar “zaruriyyatı diniye” dendir. Bunlara inanılması dinde zaruridir, elzemdir. Bunlar tasdik edilmedikçe iman tahakkuk etmez. Böyle zaruriyyati diniyyeden olan herhangi bir şeyi inkâr etmek ise (ALLAH saklasın) insanı derhal dinden mahrum bırakır. Biz bu husustaki imanımızı “Amentü billahi…” kavl-i şerifini okumakla daima açıklamış ve isbat etmiş oluyoruz. آمنت بالله و ملائكته وكتبه ورسله واليوم الآخر وبالقدر خيره وشره من الله تعالى والبعث بعد الموت حق اشهد ان لا اله الا الله واشهد ان محمدا عبده ورسوله
“Amentü billahi ve meläiketihi ve kütübihi ve rusülihi ve’l-yevmi’l- ahiri ve bi’l-kaderi hayrihi ve şerrihi min’ALLAH’i Teâlâ. Ve’l-ba’sü ba’- de’l-mevti hakkun. Eşhedü en la ilâhe ill’ALLAH. Ve eşhedü enne Muhammed’en abdühü ve rasulüh.” Bunu okuyan müslüman demiş oluyor ki, “Ben ALLAH Teâlâ’ya ve onun meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kaderin -yani takdir edilmiş şeylerin- hayır olsun şer olsun, ALLAH Teâlâ’dan olduğuna inandım, öldükten sonra dirilip mahşer yerine gitmek de haktır gerçektir, ben şehadet ederim ki ALLAH Teâlâ’-dan başka ilah yoktur ve yine şehadet ederim ki Hz. Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem) ALLAH Teâlâ’nın kuludur ve peygamberidir.” 11- İslamın şartlarına gelince bunlar da beştir. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz’in bir hadis-i şerifleri şu mealdedir: بني الإسلام على خمس شهادة أن لا إله الا الله وأن محمدا رسول الله وإقام الصلاة وإيناء الزكاة والحج وصوم رمضان “İslam dini beş şey üzerine kurulmuştur, biri kelime-i şehadettir, diğerleri de namaz kılmak, zekat vermek, hac etmek ve ramazan-ı şerif orucunu tutmaktır.” İşte bu beş şey, islamın şartıdır. Bu şartlara riayet eden bir insan, İslam şerefine ermiş, müslüman ünvanını kazanmış olur. “Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resûlühü” kavli şerifi kelime-i şehadettir. “La ilahe illallah Muhammedün resûlüllah” kavl-i şerifi de, kelime-i tevhiddir. Biz bu mübarek kelimeleri daima okuruz.
(KAYNAK: BÜYÜK İSLAM İLMİHALİ “ÖMER NASUHİ BİLMEN”)