Allah Teâlâ’ya ve O’nun Sıfatlarına İman

Allah Teâlâ’ya ve O’nun Sıfatlarına İman

Allah Teâlâ’ya ve O’nun Sıfatlarına İman Yukarıda yazılı olduğu üzere imanın temelini teşkil eden altı şart vardır. Bunlardan birincisi Allah Teâlâya iman etmektir. Şöyle ki: “Allah Teâlâ diye is- mini andığımız şanı büyük olan Yaratıcı vardır. Eşi ve benzeri olmayan o varlık bütün kemal sıfatları ile vasıflanmıştır. Bütün noksanlıklardan beri (münezzeh)dir. Bütün âlemleri yoktan var eden O’dur. O’nun kudret ve büyüklüğüne denk hiçbir şey yoktur. Bizleri ve bizim gördüklerimizle görmediğimiz sayısız âlemleri yaratan, yetiştirip besleyen ancak O’dur. Allah Teâlânın “Rahman, Rahim, Halik, Rezzak, Hakîm, Rabb, Mübdî, Aziz, Gaffar, Tevvab, Hak” gibi daha birçok mübarek isimleri ve büyük sıfatları var- dır. Özellikle Vücud (Varlık) sıfatı vardır. Bundan başka mübarek sıfatları iki kısma ayrılır. Bir kısmı Selbi Sıfatlar’dır ki, Kıdem, Beka, Havadise Muhalefet (hiçbir yaratığa benzer olmamak), Kıyam Bizatihi (varlığı kendiliğinden Oluş), Vahdaniyet (ortağı olmamak) sıfatlarından ibaret olmak üzere beştir. Diğer kısmı da Sübut Sıfatları’dır ki, bunlar Hayat, İlim, İrade, Kudret, Semi, Basar, Kelâm, Tekvin sıfatları olmak üzere sekizdir. Bu sıfatların hepsine birden “Kemal Sıfatları” denir. İşte biz, böyle kemal sıfatları ile vasıflı bulunan şanı yüce bir Allah’a ve O’nun bu büyük sıfatlarına iman ederiz. Bu büyük sıfatlarla ilgili biraz bilgi vereceğiz.

VÜCUD: Allah Teâlânın varlığı demektir. Allah Teâlânın varlığı haktır ve en büyük varlık O’na mahsustur. O’nun varlığı, yarattığı şeyler bakımından yaratıkların hepsinden daha açık ve zahirdir. Çünkü Allah Teâlâ olmasaydı, hiçbir şey olmazdı. Gerek bizim varlığımız ve gerekse herhangi bir şeyin varlığı Allah Teâlânın varlığına birer şahittir. Biliyoruz ki, bu âlemde hiçbir şey kendiliğinden var olacak bir durumda değildir. Bunlardan hiçbiri ne kendi kendine var olabilir, ne de kendi kendine yok olabilir. Başka bir deyişle, hiçbir şey kendi kendine yokluktan varlığa gelemez. Varlıktan da yokluğa gidemez. Hiçbir yaratık da ne bir zerreyi var edebilir, ne de onu yok edebilir. İçinde yaşadığımız bu dünya ile beraber sonsuz âlemler meydana gelmiş, birbiri ardınca vücuda gelip devam etmektedir. Nice şeyler de varken yok olmuştur.

İşte bütün bunları yokluktan var eden ve sonra yok eden, kuvvet ve hikmet sahibi Yüce bir yaratıcının varlığından asla şüphe edilemez.
Allah Teâlânın varlığını ispat için Kelâm (Akaid) ilminde felsefe kitaplarında pek çok delil yazılıdır. Bunlardan bir kısmını “Muvazzah İlm-i Kelâm Dersleri” adındaki eserimizde açıklamış bulunuyoruz. Şimdi burada: “Şüphe yok ki, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün değişmesinde akıl sahipleri için (Allah’ın varlığını, kudret ve azametini gösteren) büyük işaretler vardır.” (Al-i İmran 3/190)
ayetini okuyup yüksek anlamını düşünmek yeterlidir. Bu ayet-i kerime güzelce düşünülürse, Allah Teâlânın varlığına, kuvvet ve kudretinin büyüklüğüne dair sayısız deliller önümüze çıkar. Bizim bu eserimiz onları açıklamaya yeterli değildir. Ancak astronomi, kozmografya, biyoloji, kimya, ruhiyat (psikoloji) ve anatomi gibi ilimlerin verdiği bilgileri göz önüne getirenler, bu ayet-i kerimenin işaret ettiği delillere pek güzel akıl erdirebilirler. Her sağduyu sahibi insan düşündükçe, Allah Teâlânın varlığını kabule mecbur olur.

İşte yukarıda Türkçe anlamını verdiğimiz âyet, bu gerçekleri haber veriyor ve bizi uyarıyor. Bundan sonra gelen:

“Akıl ve anlayış sahipleri o kimselerdir ki, ayakta iken, otururken, yanları üzere yatarken (her hallerinde) Allah’ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler (ve derler): Ey Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın. (Boşuna bir şey yaratmaktan) sen münezzehsin. Bizi ateş azabından koru.”

anlamındaki âyet, gerçek anlayış ve akıl sahibi kimler olduğunu bize bildiriyor. Bütün bu ayetler, İslam dininde aklın ve düşüncenin ne kadar büyük önem taşıdığını da bize göstermiş oluyor. Bir hadisi şerifte de:

“Tefekkür gibi ibadet yoktur.” buyurulmuştur. (Beyhaki, şuabü’l-iman, 6/358, H. No;4326)

Gerçekten İslam dininde aklın ve düşüncenin büyük yeri vardır. İslam dini tamamen akla ve hikmete uygundur. Muhakeme ve eleştirme, onun hak ölçülerini değiştiremez. İslamiyet düşü- nen insanların dinidir.
İşte akıllı insanlar o kimselerdir ki, gökleri, arzı, gece ve gündüzleri, göklerde parıldayan ve her biri güneşten binlerce defa daha büyük yıldızların ihtişamını düşünürler, yeryüzündeki sayısız canlı ve cansız yaratıkları göz önüne alırlar. Hoş gündüzlerin, sakin gecelerin ne kadar sağlam bir düzen ve ölçü içinde yaratılış kanununa uyarak birbirini kovalayıp durduklarını düşünürler. İbret bakışları ile yapılan böyle düşünceler sonunda, bu âleme bu düzen ve ölçüyü vermiş olan Allah Teâlânın kudret ve azametini insanlar isteyerek ve teslimiyetle kabule mecbur olurlar.

Hatta böyle büyük varlıkları değil, bir zerreden küçük olduğu halde büyük bir duygu ile hayat ve görevini sürdürme- ye çalışan bir mikrobu, yine bir zerreden küçük olduğu halde başlı başına bir kuvvet hazinesi olan bir atomcuğu düşünmek bile, gerçek akıl sahibi bir insan için Allah’ın yüce kudret ve hikmetini tasdik etmeye yeterlidir. Büyük bir nizam ve intizam içinde yaratılan bütün bu güzel ve acayip varlıklar rasgele mi olmuştur? Bunlar bilgi ve hikmetten yoksun olan yahut hayal edilen bir tabiatın eseri midir? Asla böyle yanlış bir hükme hiçbir akıl sahibi varamaz.

Yine tekrar ederek diyoruz ki, Allah Teâlânın varlığını ve büyüklüğünü anlamak ve kabul etmek için, bundan önceki maddede anlamını yazdığımız ayet-i kerimeyi güzelce düşünmek yeterlidir. Bunun içindir ki, Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurmuştur:

“Yazıklar olsun o kimseye ki, bu ayeti okumuş da üzerinde düşünmemiştir.” (İbn Hibban, Sahih, Tevbe 9, 2/386, H. No:6620.)

KADÎM: Ezeliyyet, evveli olmamaktır. Evveli olmayana “kadîm” denir. Sonra- dan meydana gelene de “hâdis” denir. Allah Teâlâ Kıdem sıfatı ile vasıflanmıştır. Çünkü Allah ezelîdir, kadimdir, varlığının başlangıcı yoktur. O’ndan önce yokluk geçmemiştir. O’nun varlığı yanında milyonlarca seneler bir saniye bile sayılmaz. Aynı şekilde, gördüğümüz âlemler, milyarlarca seneden beri mevcut bulunsa bile, yine Allah Teâlânın ezeliliği yanında bir saniyelik bir hayata sahip olamaz. Allah Teâlâ Kadimdir, sonradan var olan şey Allah olamaz. Allah Teâlädan başka ne varsa bunların hepsi hadistir (sonradan olmuşlardır.) Bunlar Allah’ın kudreti ile yaratılmışlardır. Şüphe yok- tur ki, yaratılanlar yaratana mahsus Kadim sıfatını taşıyamazlar. Onun ezeli varlığı ile beraber hiçbir şey yoktur, âlemler sonradan yaratılmıştır.

BEKA: Ebediyet, sonu bulunmamak sıfatıdır. Sonu olana “Fâni”, sonu olmayana da “Bâki” denir. Allah Teâlâ Beka sıfatı ile vasıflanmıştır; çünkü ebedidir, bakidir, varlığının sonu yoktur. O’nun yok olacağı bir zaman düşünülemez. Sonradan meydana gelen bütün varlıklar, Allah’ın kudreti ile meydana gelmişlerdir. Yine Allah’ın kudreti ile yok olurlar, yine var olurlar ve binlerce değişikliklere uğrayabilirler. Fakat Allah Teâlâ Bakidir, değişiklikten ve yok olmaktan beridir. Çünkü O, başkasının kudret eseri değildir ki, onun kudreti ile yokluğa gitsin veya değişikliğe uğrasın. Aksine bütün varlıklar O’nun kudretinin birer eseridir. Onun için Allah Teâlânın şanında yokluk ve değişiklik nasıl düşünülebilir.

Yer üzerinde bulunan her sey fanidir. Yalnız celal ve ikram sahibi Rabbinin yüzü (zatı) baki kalacaktır. (Rahmin 55/26-27)

(Kaynak: Büyük İslam İlmihali (Ömer Nasuhi Bilmen)

Bir yanıt yazın