HAKİKİ BİR DİNİN MAHİYETİ VE BAŞLICA DİNLER
1- Hakiki bir din; ALLAH Teâlâ Hazretleri’nin bir kanunudur ve bir takım hükümlerin, hakikatlerin mukaddes toplu bir şeklidir ki bunu peygamberleri vasıtalarıyla insanlara lütuf ve ihsan buyurmuştur. Bu kanun, insanları hayra götürür, insanlar, bu ilâhi kanunun hükümlerine kendi güzel tercihleriyle riâyet ettikçe doğru yolu bulmuş, hidayet üzere bulunmuş olurlar, dünyada da, ahirette de selamete, saadete kavuşurlar.
2- Dinler başlıca üç kısma ayrılır:
Birincisi; Hakiki dinlerdir. Bunlar yukarıdaki tarife uygun olan, yani ALLAH
Teâlâ tarafından konulup peygamberler vasıtasıyla insanlara bildirilmiş olan dinlerdir. Bunlara “İlahi” ve “Semavi” dinler de denir.
Semavi dinler esas itibarıyla birdirler, hepsi de esasta bir olup aralarında yalnız bazı ibadetler, muameleler bakımından bir fark bulunmuştur.
Hz. Adem’den Hz. İsa’ya kadar olan bütün mübarek peygamberlerin insanlara bildirmiş oldukları dinler, esasen bir; ALLAH’ın bırliği akidesine dayalı iken, bunlar sonradan bozulmuş, asılları kaybolmuş olmakla, Hak Teâlâ Hazretleri en son ve en büyük peygamberi olan Hz. Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem)’i bütün insanlara peygamber olarak göndermiş. O’nun vasıtasıyla da hakiki dinlerin en sonu ve en mükemmeli olan İslam dinini kullarına ihsan buyurmuştur. Bundan dolayı bugün yeryüzünde hakiki ve ebedi din ancak İslam dinidir.
İkincisi; Muharref dinlerdir. Bunlar yukarıda da işaret olunduğu üzere asıl- ları bakımından birer hakiki din iken sonradan bozulmuş, ilahi mahiyetlerini
kaybetmiş olan dinlerdir.
Üçüncüsü; Batıl dinlerdir. Bunlar, asılları bakımından da hakiki bır din ile ilgili olmayan dinlerdir. Bunlar birtakım milletlerin kendilerine din adına uydur- muş, ortaya atmış oldukları şeylerdir. Bunlarda akla, hikmet ve maslahata uygun bazı hükümler bulunsa bile bunlar, asıl mahiyetlerı, özlüklerı, ilahı olmak şere finden mahrum bulunduğundan hiçbir şekilde dine mahsus kudsiyete sahip olamazlar. Mecusilerin ve putlara tapan diğer milletlerin dinleri bu kısımdandır.
HAKİKİ BİR DİNİN VASIFLARI VE FAYDALARI
Hakiki bir dinin ayırıcı vasıfları;
yani kendisini diğer dinlerden müstesna, mümtaz bulunduran sıfatları pek çoktur. Mesela hakiki bir din, insanlara yalnız bir ALLAH’ın varlığını bildirir, yalnız bir ALLAH’a tapılmasını emreder. bütün kainatın ALLAH Teâla’dan başka yaratıcısı olmadığını haber verir, bütün peygamberlere, semavi kitaplara istisnasız inanılmasını ister, ebedi bir hayatın. bir ahiret gününün varlığını anlatır, insanları bir dairede birleştirir, aralarında bir kardeşlik meydana getirir. aralarında esasen bir eşitlik bulunduğunu gösterir. insanların arasında yalnız takva, ALLAH’tan korkmak, faziletle vasıflanmak itibarı ile bir fark bulunduğunu beyan eder, kısacası her yönüyle akla, hikmete uygun olur, insanların kurtuluşuna, saadetine vesile bulunur. İste bütün bu vasıfları tamamen bulunduran din, bugün yeryüzünde İslam dininden başka değildir.
4- Hakiki bir dinin faydalarına gelince, bu faydalar pek çok ve pek mühimdir. Böyle bir din sayesinde insanlarım erişecekleri faydaları, saadetleri tam olarak anlatmaya hiçbir kalem güç yetiremez. Ancak şunu arzedelim ki, insan, hakiki bir din sayesinde kendisinin ne için yaratılmış olduğunu öğrenir, kendisini yaratan, büyüten, nice nimetlere eriştiren mukaddes mabudunu bilir, beşeriyetin peygamber denilen kudsi simalarını tanır, onların güzel huylarıyla hayatını aydınlatmaya çalışır, insanlığa layık bir yaşayış ile yaşar, ölünce de sonsuz bir saadete erişmiş olur. Şunu da arzedelim ki, hakiki bir din, insana metanet verir, insanı hayata hazırlar, insanı en düşünceli, en kederli günlerinde teselli eder, insanın gelecekteki hayatını korumuş olur.
Bir kere düşünelim; Şüphe yok ki insan bu dünya alemine atılmış bir mahlüktur, insan bu alemdeki diğer bir çok varlıkların yanında bir zerre mesabesinde kalmaktadır. İnsan bir çok ihtiyaçlar içinde çırpınmaktadır, tabiatın bir çok kuvvetleri karşısında pek aciz bir durumda kalmaktadır. Sonra da daha açılmadan solan çiçekler gibi rengini, güzelliğini, bütün varlığını kaybederek ölüp gitmektedir. O halde insanlık yalnız bu fani varlıktan ibaret olsa, insanlar kadar hallerine
acınacak bir mahluk bulunamaz. Demek ki insan için bu maddi, fani hayat bakımından tam bir huzur, tam bir bahtiyarlık düşünülemez.
Fakat diğer bir bakımdan insan pek bahtiyardır, pek mesuttur. Çünkü hakiki bir dine sarıldıkça kalben müsterihtir, ebedi bir saadete namzettir, bu fani varlığın yok olması, kendisini hiç de endişeye düşürmez. O, bir ebedi varlığın kendisini kucaklayacağından emindir. O, yok olmaya yüz tutmayacak bir mevkiye kavuşmakla bahtiyar olacağına kanidir. İşte bütün bunlar, hakiki bir dinin insanlık alemine temin edeceği faydalar kısmındandır. İnsan ancak böyle bir din, böyle ilahi bir kanaat sayesindedir ki, hayatını tanzim eder, muazzam mabuduna seve seve ibadette bulunur, hukuka riayet eder. ebedi bir mükafat neşesiyle yurduna, yurttaşlarına bütün insanlığa hizmet etmek ister, cemiyetin pek kıymetli bir ferdi bulunur. Kısacası, insanlığa bu ulvi ruhu veren, bu güzel yaşayış tarzını öğreten, hakiki bir dinden başka değildir.
(KAYNAK: BÜYÜK İSLAM İLMİHALİ “ÖMER NASUHİ BİLMEN”)