Gavsul Azâm Hz Pir Seyyid Ahmed Er-Rufâi Güzel Ahlak ve Huy Davranışları.

Bir gün Hz. Pir’in tekke komşularından iki derviş birbiriyle kavga ettiler. düşmanlıkları gittikçe arttı ve bu hal gece yarısına kadar sürdü. O vakte kadar tekkede olmayıp daha sonra dönen Hz. Pîr’in tekkeyi şereflendirdiklerini hissedince, susup yerlerine gittiler. Sabaha doğru onlardan biri abdest almaya çıktı. Bu çıkanın yattığı yer Hz. Pîr’e yakın idi; bundan biraz sonra Hz. Pîr de abdest tâzelemek için yerinden kalkıp dışarı çıkacakları sırada kavgacılardan biri, kalkanın kendi hasmı olduğunu sandı. Hz. Pîr’in ise daha önce çıkmış bulunduğunu düşünüyordu. Ortalık karanlıktı, hemen Hz. Pîr’in üzerine hücum etti. Kâh eliyle kâh ayağıyla ona vurdu, yerden yere kaldırıp attı ve nihâyet kendisi de yorgun düştü. O sırada evvelce çıkmış olan hasmı geri geldi. Arkadaşı bunu Hz. Pîr zannederek selâm verdi, o da selâma karşılık verince, sesinden Hz. Pîr olmadığını ve kendisinin hasım diye hücum edip dövdüğü kimsenin Hz. Pîr olduğunu anlayınca baygın bir halde yere düştü. Hz. Pîr kalktı ve başını yerden kaldırıp ona: “Oğlum sıkılma ve emin ol ki, hayırdan başka bir şey olmadı, sevap kazandık. Allah sana hayırlar versin!” dedi ve dervişin korkusu geçinceye kadar onun gönlünü hoş etmekten geri durmadı. Bunun üzerine fakir başını açtı, sarığını boynuna dolayıp yere yuvarlanarak: “Efendim affını dilerim!” dedi. Hz. Pir şöyle cevap verdi: “Şanı büyük Allah seni ve bizi affetsin! Dövüldüğüm zaman Cenab-ı Hak’tan senin için asıl ben af istemiştim.” Derviş tövbe etti. Bundan sonra da az süre yaşayıp öldü. Hz. Pir yıkayıp kefenleyerek namazını kıldı.

*

Hz. Pir bir kimseye dini bakımdan hoş görülmeyen bir şeyi yasaklayacakları vakit, onu o kimsenin yüzüne karşı doğrudan söylemeyip, söz arasında dile getirirdi. Bir gün Hz. Pir’e “Dünya nedir?” diye sordular. Cevap olarak: “İnsanı Allah’tan gâfil eden, O’nu unutturan her şey dünyadır” buyurdular.
Hz. Pir bir gün tekkeye girdi, orada dervişleri sevinç içinde ve rahat gördü. Yanında bulunan bir şahsa dedi ki: “Şu mübareklerin yanlarına git ve de ki: Sizin kendisine uyduğunuz Ahmed’in güldüğünü ve hiçbir vakit sevinçli olduğunu gördünüz mü?”

*

Bazı kimseler Hz. Pîr’e çirkin söz söyler ve küfrederlerdi. O, bundan asla gücenmez, onlara hayır dua buyururdu. Abdürrahim’i (k.s.) bundan dolayı üzgün gördükleri vakit ona: “Ey Abdürrahim, işittiğin şeylere üzülme! Cenâb-ı Hakk’a yemin ederim ki, eğer yeryüzü halkının hepsi bana kötü söz söyleseler, beni üzemezler; onlar için Cenâb-ı Hak’tan bağışlama ve yardım isterim. Çünkü onların bu hareketi Hak katında bizim yumuşak davranmamızı, onlar için de sertliği arttırır. Eğer onlar beni övseler, ben de kendimde eksiklik olduğunu bilsem, onların övgüsü bana fayda vermediği gibi, kötülemeleri de zarar vermez. Hemen Cenâb-ı Hak onların işlerini ıslah buyursun!” dedi ve şu beyitleri okudu: “Beni çekemeyeni ben kınamam; zira benden evvel gelen birçok fazílet sâhibi kimseler de kıskanılmışlardı. Bendeki bende kaldı, onlardaki onlarda kaldı ve çokları da kızgınlık ve hasetlerinden öldüler.”

*

Arkadaşlarına: “Sakın işiteceğiniz şey sizi üzmesin, sövülüp dövüldüğümü bile görseniz tahammül edin!” dediler. Sonra mübarek başım açıp seyhi karşılama ya gittiler, şeyhin ayaklarını ve atının üzengilerini öptüler. Şeyh Sâlimâbâdi Hz. Pir’e sövmeye başladı, söylemedik söz bırakmadı. Sövüp sayması arttıkça Hz. Pir de mübarek başını yerden kaldırmıyor, tevâzu ve tatlı sözünü çoğaltarak “Efendim, hilim ve fazlınızı lütfediniz, affediniz, bağışlayınız! Ben kimim ve değerim nedir ki? Ben senin hizmetçilerinden ve ayaklarının tozundan başka bir şey değilim!” diyordu. Sonunda aralarında söz uzadı, şeyh atından indi ve acı çeker bir halde şöyle seslendi: “Daha ne yapayım, bundan fazla ne yapılabilir? Bende senin için başka hile kalmadı, Vücudundan bir kılı değiştirmeye çalıştım başaramadım. Nefsinden bir zerre oynatmak istedim, gücüm yetmedi. Bu zillete katlanma, alçak gönüllülük ve tevâzu ile bütün şeyhlerin kapılarını kapadın, devlet ve memlekete sen vâris oldun. Kıyamete kadar nimet senin, âilen ve soyun üzerine devamlıdır!” Buna benzer birçok sözler söyledi. Hz. Pir alçak gönüllülüğünü ve davranışını zerre kadar bozmadı. Sonra birbirine sarıldılar, el sıkıştılar ve birbirinden hoşnut olarak ayrıldılar.
Hz. Pir’in dostları kendilerinden, böyle davranmaya ne gibi bir mecburiyet ve ihtiyaç olduğunu sordular. Cevap: “Hayırdan başka bir şey olmadı. Eğer o gördüğünüz kimse bize o sözleri söylemeyip de içinde kalsaydı, helak olurdu; biz de onun sebebiyle günahkar olmuş olurduk.”

*

Yine birisi Hz. Pir’e kötü sözler ve küfürlerle dolu bir mektup gönderdi. Seyyid İbrahim (k.s.) diyor ki: “Ben bu mektubu Hz. Pir’e okuyor ve bundan dolayı öfkelendiğini düşünüyordum. Mektubun okunması bitince: “Cenâb-ı Hak onu cezalandırmasın, kusurunu bağışlasın!” diye duâ ettikten sonra cevap olarak şu sözleri yazmamı emir buyurdular:
Bismillahirrahmanirrahîm, bir hiç hükmünde olan Ahmed er-Rifäî adlı kuldan muhterem ve muhteşem şeyh Bestí hazretlerine. Bizi duânızdan unutmayın, himmetinizden uzak tutmayınız! Ammâ o yazdığınız sözlere gelince, Cenâb-ı Hak beni nasıl murat eylediyse öyle yarattı ve ne istediyse onu bende bıraktı” dedi ve şu beyiltleri yazdı: “Beni çekemeyenlere, kime karşı edepsizlik ettiğini bilir misin de! Bana verdiğine râzı olmamakla beni yaratana karşı çekememezlik ettin, senin hasedine cevap olarak, bana daha çok verdi, senin de isteme yolunu kapadı.”

(KAYNAK: KEN’ÂN ER-RİFÂİ)

Bir yanıt yazın